5 Aralık 2012 Çarşamba

Uzadıkça uzayan sürgün..

Biteceğini sanıyordum veya öyle inandırılıyordum. Zaman diyorlardı acımasızca geçecek olan ömrün dermanına. Herşey zamanla çözülecek diyerek beni avutmaya çalışıyorlardı. Biliyordum, olmayacaktı. İnanmış gibi yapmak en azından insanlara herşeyin normal olduğunu göstermek olacaktı.. Ve inanmış gibi yaptım onların salıklarına..
uzayan gönül sürgünüm..

Tuhaftı! Hem sev diyorlardı "zerre kadar dahi eksilme olmasın sevdandan" ikazıyla hem de sevdanı dile getirme diyerek çıkışıyorlardı sanki haklıymışlarcasına. Galiba bunlar benim de insan olduğumu unutmuşlar. Hangi bir insan hem Mahinaz'ından ayrı kalmak zorunda kalsın hem sesini duyamasın hem cemaline doyamasın hem de içindekileri dil ile ikrar edemesin? Hangi canlı kaldırabilir ki o dünyalardan da ağır olan yükü? Ferhat mı? Kerem mi? Ahmed mi?.. ya Murad? Peki Tahir'e ne demeli? Mecnun unutulur mu hiç? 

[...]

Olmuyor arkadaş, olmuyor. Kimsenin aklını oynattığı Aşk-ı Kübra'sı unutulmuyor. Hadi  geçtim kimseleri. Bana ne onlardan. Kimsesiz kalmış ben! Nasıl unutsun o güzeli? Kimsesiz bırakılmış ben. Unutur mu hiç Mahinaz'ı? Akıllarını peynir ekmekle mi yemiş bu insancıklar? Sorsan kendilerine "Unuttun mu sen?" diye. Başlarını öne eğerek derin bir iç geçirirler. Madem öyle neden her defasında ümidin de ümidine kırmaya çalışırlar ki?

Yapmayın! Allah aşkına uğraşmayın. Verecekseniz O'ndan bir haber can dedikleri de sizin olsun. Yok, aksini söyleyeceksiniz istemem, onlarda sizin olsun..

Metin Kılıç - Söyleyemediklerim

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder